Ütopya Kavramı

Fatih Arslan
Fatih Arslan 3 yıl önce

Ütopyalar hayal ürünü olarak bilinse de toplumsal açıdan çok önemli katkı sunarlar. Ütopyalarda hem eleştiri, hem de toplumsal alternatifler vardır. Bunun da ötesinde toplumsal örgütlenmenin önünü açar, hem de bir arada kolektif iş yapabilme konusunda önemli görev üstlenirler. Ütopistler ve ütopya yazarları, genellikle hep daha güzel ve adil bir dünyanın hayalini kurmuşlardır. Bu hayaller aynı zamanda onların arzularıdır.

Ütopya Nedir?

İnsanoğlunun yaşamında üç farklı durum vardır. Bunlardan biri, eleştiri, diğeri, olması muhtemel olayları tasarlamak, üçüncüsü ise, kendini var etme ve varlığını koruma içgüdüsüdür. Ütopya içinde çok fazla eleştiriler karmaşası barındıran bir kavramdır. Ütopyalar bir şeylerin düzgün gitmediğini ortaya koyarken, diğer yandan da farklı bir dünyanın yaratılacağının da mümkün olduğunu söylerler. Ütopyalar, bazı dönemlerde aralıksız olarak sıklıkla ortaya çıkarlar. Bazı dönemlerde ortaya çıkan, ahlaki, siyasi, ekonomik ve toplumsal krizler ütopyanın temeli oluştururlar. Bu krizlerin ardından ütopyalar ortaya çıkar. İşte bu ütopyaların toplumları uyaran etkisidir. Bu uyarıcının diğer ucunda mutlu dünya resmi vardır. Bu resimdeki düşünce, sadece bir hayaldir, dünya burada henüz mevcut değildir; ancak umut vardır ve eninde sonunda gerçekleşeceği hissini verir. Mevcut düzenin eleştirisi bir süre sonunda hayata geçirilmek için harekete geçer. Bu durumlarda verilmek istenen mesaj şudur; yakın gelecekte bu dünyayı kaybedebiliriz ve bugünden mücadele edersek onu elimizde tutmak mümkün olabilir. Diğer bir husus ise, ütopyalar, genellikle bazı durumlarda ortaya çıkan toplumsal krizlere alternatif olarak ortaya çıkar ve toplumda gelişen dönüşümü hızlandırıcı rol oynarlar. Böylelikle insanlar, her iki durumu da değerlendirebilecek olaylarla karşılaşırlar. Bu ikisi arasında karar verme aşamasına gelirler. Gerçi, bu hayal edilen dünya, henüz var olmamıştır. Sadece zihinde tasarlanmış bir durumdur. Ama zihinlere girmiş ve zihinlerde yaratılmıştır bir kere. Ütopyalar sadece eleştirici değildir. Ütopyaların bir de hayalci ve masalsı bir yanı da vardır. Her ne kadar masalcı gibi olsalar da, eğlendirirken düşünmeyi de sağlamış olurlar. Ütopya basit, sıradan bir kavram değildir. Sürekli insan beynini kurcalayan, sorgulatan, hatta sarsan yanları vardır.

Sümerlerin Ütopyası

Ütopya kavramı 16.yy da ortaya çıkmış, ancak Sümer tabletlerine bakıldığında ütopyanın çok daha eski olduğu anlaşılır. İlk ütopya kavramı Sümerlerle ortaya çıkmıştır. Sümer tabletlerinde ütopya yazılarına rastlamak mümkündür. Tevrat’ta da ‘’cennetmekân’’ olarak bahsedilen ''Eden Bahçesi'' nin geçmişine bakıldığında o da Sümerlerden gelmiştir. Ütopyanın Sümerlere uzandığının bir kanıtı da, yine Tevrat’ta cennet olarak bahsedilen yer Tilmun adasıdır. Gidilemeyen ulaşılamayan yer anlamındadır. Sümer tabletleri, bize şunu anlatıyor ki, insanoğlu çok eski zamanlarda mutlu, mesut, eşit, özgür yaşamıştır ve yaşadıklarını canlı tutarak onların tekrar yaşanmasını dilemiş hayal etmiştir. Sümerler döneminde, insanlar mutlu ve huzur içinde bir yaşam sürmekteydiler. Ancak sonradan bu toplumsal düzen bozulmuş, eşitsizlik, sömürü ve sınıflar ortaya çıkmıştır. Ardından gelen bu toplumsal bozulma da, yine Sümer tabletlerindeki yazıtlardan anlaşılmaktadır. Sümerlerin ilk dönemlerinde farklı kabilelerdeki insanlar arasında husumet, kavga huzursuzluk yokmuş, ancak daha sonra köleci topluma geçildiğinde Kral baba, senyör baba kavramları ortaya çıkmıştır. Buradan da anlaşılacağı gibi ütopya kavramı çok eskilere insanoğlunun ilk dönemlerine rastlamaktadır.

Thomas More ve ünlü eseri Ütopya

Ütopya kavramından ilk kez Thomas More’un eserinde söz etmiştir. Thomas More,bu eserinde Avrupa’da toplumların yaşam biçimlerini, sefil yaşamlarını anlatmıştır. 15yy. Sonlarıyla 16yy. Başlarında ortaya çıkan kötü ve lanetlenmiş insana benzettiği kapitalizmden bahsederken, soylulardan ve Katolik kilisesinin haksızlıklarına isyan etmektedir. Thomas More eseri ütopya da yanılmamıştır. Eserden 30 yıl sonra Avrupa’da ezen ve ezilenlerin sahneye çıktığı bir dönemden yaşanmıştır. İnsanoğlu, 16yy da toplumsal başkaldırışı, şatoların yıkılışı, kızıl bayrakların dalgalanmasına şahit olmuştur. Yine bakıldığında toplumsal manifestolar da yine o tarihlerde yazılmıştır.

Ütopya kavramı, aslında bilimsel bir kavramdır. En yakın olduğu bilim ise sosyal bilimlerdir. Bugün halen günümüzde durum aynıdır. Ütopyanın içinde, zihnin en uç tasarıları ve kavramları mevcuttur. İnsan beyninin sınır tanımazlığı ütopya içerisinde fazlasıyla mevcuttur. Bu denli gizemli oluşu bugün bile herkesi heyecanlandırmaktadır. Ütopya kavramı kendine özgü özel bir kavramdır. Çünkü bakıldığında hem var, hem de yoktur. Öyle ki hem çok mükemmeldir, hem de gerçekleşmesi imkânsız gibi yoktur. Dolayısıyla ütopya kavramı 300 yıldır tartışılmaya ve somutlaştırılmaya çalışılmakta ama henüz bunu kimse başaramamıştır.

İnsanoğlu Neden Ütopya Üretir?

Ütopya, olmayan herhangi bir yerse veya olmayan bir şeyse, o zaman ütopik düşünce ve ütopik bilinç, olması gerekli bir kavramdır diyebiliriz. İnsanoğlu, yüzyıllardır, geleceğini hep düşünmüş, tasarlamış ve bunu yaşama geçirmek için mücadele etmiştir. Aynı zamanda insanlık, bu düşüncelerle var olmuştur. İnsanın sahip olduğu ütopik düşünce, aynı zamanda bilincini de oluşturur. İnsan düşünen bir varlıksa ve düşünceleriyle var olmuşsa bizi diğer canlılardan ayıran en önemli özelliğimiz de budur. Henüz gerçekleşmemiş olabilir, ama gerçekleşmesi de imkânsız değildir. Örneğin insan, doğayla hem iç içe yaşar hem de dışında yaşar. Doğayla çok kısa da olsa ilişki kurar ama ilişkiyi geliştirmeden önce onu tasarlar ve kurgular. İlkel toplumlarda insanlar hiç bir şey üretemezdi, alet kullanamazdı ama daha sonra bunları kendi zihninde tasarladı ve hayata geçirdi ve ardından üretmeye başladı. İnsan yaşamında iki şey çok önemlidir ve insanın yönünü belirler. Biri korku, diğeri ise cesarettir. Örneğin korku ürkütücü gelse de, bizi sahip olduklarımızı kaybetmekten korur. Cesaret ise, sahip olmadıklarımızı kazanmamızı sağlar. İnsanoğlu yaşamının her döneminde bu iki olgu ile birlikte yaşar. Buna diyalektik ilişki de diyebiliriz. Çünkü biri varsa diğeri de vardır, yoksa yoktur. Yani her insanda var olan ütopik düşünce insanoğlunun en cesaretli yanıdır. İnsanoğlu, yaşamının büyük bir kısmını düşünerek ve düşünce üreterek geçirir. Her geçen gün yeni şeyler düşünür ve bunları zihninde üretir. Ardından ise boş durmaz, bunu gerçekleştirmek için bir çaba içine girer. Hatta gerçekleştirmeye şartlanır. Diğer taraftan, insanın her zaman içinde bulunan korkak ve cesaretli taraf onu uyarır. Fazla aşırıya kaçma elindekini kaybedersin der. Kaybetme korkusu aslında insanın kontrol mekanizmasıdır. İşte o noktada mantık devreye girer ve elindekini koru der.

Ütopya kavramı üzerine tartışmalar hep vardır ve halen de devam etmektedir. Bazıları ütopyaların gerçekleşmesi mümkün olmayan ütopik şeyler olarak tarif eder, bazıları ise, şartları ve koşulları oluştuğunda gerçekleşeceğine inanır.

Egemen Sınıfların Ütopyaları

Bütün egemen sınıflar, iktidara gelmeden önce ve iktidardayken en güzel ve en yeni bir dünya kuracakları vaatleriyle iktidara gelmişlerdir. İlk önceleri, öylesine vaatlerle gelirler ki, tam olarak halkın düşlerine tercüman olurlar. O noktadan itibaren güç toplamaya başlayarak, ardından tutucu ve muhafazakar bir tutum takınır ve daha sonra ise halkın istek, talep ve beklentilerinden tamamen uzaklaşırlar. Ancak iktidar olabilmeleri ve yerlerini sağlama alabilmeleri için halkın karşısına iyi, güzel, mantığa yatkın ve kabul görecek bir ütopya ile çıkmak zorundadırlar.


Yorum yapılmamış. İlk yorumu sen yap.
Koyu Tema
Geri Bildirim