Türkiye'nin Enerji Sorunu ve Enerji Politikaları
Enerji stratejileri ve enerji güvenliği konularını Türkiye açısından irdelemeden önce bölgedeki genel duruma göz atmamız gerekmektedir.
Öncelikle Rusya, Avrasya coğrafyasında enerji politikaları alanında en büyük hakim güçtür. Orta Asya devletlerini çeşitli anlaşmalarla kendisine bağlamış ve Avrupa'yı da büyük oranda kendisine bağımlı hale getirmiştir. Devlet destekli Gazprom bölgedeki boru hatlarının çoğuna sahiptir ve gerek enerji üretimi gerekse aktarımında tekel haline gelmiştir. Bazı oranları verirsek, doğalgazda; üç Baltık ülkesi, Finlandiya, Moldova, Makedonya, Bosna Hersek ve Slovakya %100 oranında Rusya'ya bağımlıdır. Bulgaristan %97, Macaristan %89, Yunanistan ve Ukrayna %80, Türkiye %67 oranında Rusya'ya bağımlıdır. [1] Bugün Rusya dünyanın en büyük doğalgaz rezervlerine sahiptir ve Suudi Arabistan'dan sonra dünyanın en büyük ikinci petrol üreticisidir. Bu enerji rezervi ve boru hatlarındaki hegemonyasıyla Avrasya coğrafyasında en etkin enerji politikalarını güden ülkedir. Bugün Avrupa ve ABD, Rusya'yı özellikle doğalgaz aktarımında by-pass etmeye ve bölgenin Rusya'ya olan bağımlılığını azaltmaya çalışmaktadırlar. Batılılar enerji kaynaklarını ve yollarını çeşitlendirme arayışındadır. Rusya ise daha çok ülkeyi kendine bağlamayı ve yeni boru hatlarıyla tekelini korumayı hedeflemektedir.
Rusya'ya geniş yer ayırdık zira enerji stratejilerinin ve bu satranç oyununda Türkiye'nin yerinin iyi anlaşılması için Rusya'nın konumu doğru şekilde belirlenmelidir. Türkiye hakkında konuşmadan önce bölge ülkelerine de değinilmelidir.
Orta Asya ülkelerinin denize kıyıları yoktur ve bu sebeple enerji aktarımı konusunda Rusya'yla işbirliği içindedirler. İran önemli bir enerji sağlayıcısıdır ancak sık sık ABD'nin engellemeleriyle karşılaşmaktadır. Hazar bölgesi önemli gaz ve petrol rezervlerine sahiptir ancak Hazar Denizi'nin statüsü hala belirlenememiştir. Orta Doğu önemli petrol yataklarına sahiptir ancak üretim ve dağıtım Batılı şirketlerin kontrolündedir. Avrupa ise enerji kaynakları yönünden zayıftır ve Rusya'ya bağımlıdır. Batılılar, bu bağımlılıktan kurtulmak için alternatifler üzerinde çalışmaktadırlar. Örneğin Finlandiya bugün dünyanın en büyük nükleer enerji santralini inşa etmekle meşguldür.
Türkiye'ye gelince... Öncelikle Türkiye doğu-batı arasında bir enerji koridoru olmak istemektedir. Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı bu açıdan önemlidir. Batı'nın amacı ise Türkiye'yi kullanarak Rusya'yı by-pass etmektir. AB ve ABD'nin genel çabası Orta Asya'dan gelen boru hatlarını Hazar Denizi'nin altından geçirmek, daha sonra Türkiye üzerinden, Rusya'ya ihtiyaç duymadan, Avrupa'ya ulaştırmaktır. Örneğin Nabucco Projesi gibi çalışmalar Batılılarca desteklenmekte, Rusya'nın ise muhalefetiyle karşılaşmaktadır. Son olarak geçtiğimiz Karadeniz Ekonomik İşbirliği (2007) zirvesinden önce Rusya Devlet Başkanı Putin'in Hırvatistan'da Balkan ülkelerinin liderlerini toplayarak yaptığı anlaşma Nabucco'yu pasifize etmiş ve Rusya'nın tekelini kuvvetlendirecek gelişmeleri tetiklemiştir.
Ancak son olarak Türkiye 15 Temmuz 2007 tarihinde İran ile sürpriz ve dünya enerji piyasalarını şok eden bir anlaşma üzerinde sözlü mutabakata varmıştır. Anlaşmaya göre İran Türkiye'ye Güney Pars Sahası'nda doğalgaz üretim hakkı vermiştir. Buna göre İran ile Türkiye arasında 2000 kilometrelik bir doğalgaz boru hattı kurulacaktır. Bu hattan sadece Türkiye'nin değil Avrupa'nın da ihtiyaç duyduğu doğalgaz geçecektir. Bunun yanı sıra Türkmen gazının geçişi için de ayrı bir boru hattı inşa edilecektir. Bu anlaşmayla İran'ın uzun süre muhalefet ettiği Türkmen gazının kendi üzerinden geçip Türkiye ve Avrupa'ya ulaşması projesi gerçekleşmiş olacaktır. Ayrıca Nabucco'nun hayata geçmesi sağlanacak ve Türkiye'nin yanı sıra Avrupa'nın da arz güvenliği sağlanacaktır. ABD şimdiden projeye, İran'la olan sorunları dolayısıyla geleneksel olarak itiraz etmiştir. Hatta Türkiye'ye yönelik tehditkâr açıklamalarda bulunmaktan çekinmemiştir. Söz konusu anlaşma henüz yazılı hale getirilmemiştir ancak Türk hükümeti anlaşmanın lehinde kararlılık içeren demeçler vermektedir.
Bütün bunların yanında Türkiye'nin Rusya ile enerji alanında işbirliği yoktur denemez. Mavi Akım Projesi bu konuda önemli bir örnektir. Türkiye önemli miktarda doğalgazı bu hat ile almaktadır ve buradan gelen doğalgaza ciddi oranda bağımlıdır. Türkiye İran'dan da doğalgaz almaktadır ve bu doğalgaz transferi Türkiye için büyük önem taşımaktadır.
Türkiye ayrıca Cezayir ve Nijerya'dan da gaz almaktadır ancak ithalat sıvılaştırılmış gaz biçimindedir.
Türkiye petrol bakımından da neredeyse tamamen dışarıya bağımlıdır. Dünya petrollerinin %65-75'i Türkiye sınırlarının bitiminde başlamaktadır. [2] Ancak Türkiye'de üretim yok denecek kadar azdır ve petrol alımı Türkiye'nin ithalat kalemlerinin başında gelmektedir.
Türkiye'nin enerji coğrafyasındaki konumunu görmek için diğer enerji kaynaklarına ve Türkiye'nin üretimine de değinmek gerekir. Enerji stratejileriyle ilgili genel yorumlarımızı sona saklayarak mevcut durumu incelemeliyiz.
Genel olarak Türkiye'nin sağlam bir enerji politikası olmadığı iddia edilir. Türkiye son yıllarda enerji koridoru olmaya odaklanmış, kendi topraklarında araştırma yapmayı ve üretimi unutmuştur. Temel sorunların başında bu tutum ve plansızlık gelmektedir.
Öte yandan şu anki haliyle Türkiye enerji tüketiminin %70'ini ithalatla karşılamaktadır. [3] Türkiye'nin elinde güçlü olarak hidroelektrik potansiyeli ve linyit yatakları vardır.
Elektrik enerjisinin üretiminde farklı yöntemler kullanılmaktadır. Elektrik üretimi %34 oranında doğalgazla, %33 oranında hidroelektrikle, %25 oranında kömürle ve %7,8 oranında fuel oil ile çalışan santrallerle sağlanmaktadır. [4]
Hidroelektrik gücü ve linyit yatakları yeterince değerlendirilmemektedir. Türkiye'de potansiyel su enerjisinin 1/3'ü kullanılmaktadır. [5] Linyit yataklarıysa daha büyük ilgi beklemektedir.
Nükleer enerji ise bir başka tartışma konusudur. Bütün gelişmiş ülkeler yeniden nükleer enerjiye dönerken Türkiye'nin önü "çevrecilik" adı altında kesilmek istenmektedir. Batılılar'ın nükleer enerjiden vazgeçtikleri yalanı bir süre etkili olmuş olsa da yeni santrallerin inşasına başlanması, mevcut trendi gösterir niteliktedir. Nükleer santral yapımı ilk başta pahalı bir yatırım gibi görünse de uzun vadede kendi maliyetini karşılayabilecek durumdadır.
Türkiye'de petrol rezervleri azdır ve mevcut rezervlere ulaşım da zordur. Ancak son yıllarda Karadeniz, Ege ve Akdeniz'de deniz yatakları arama alanları olarak belirlenmiştir.
Türkiye'nin bilinen doğalgaz rezervi de oldukça düşüktür ve tıpkı petrol gibi Türkiye büyük oranda dışa bağımlıdır.
Yenilenebilir enerji kaynaklarıysa ayrı bir tartışma konusudur. Rüzgâr ve güneş enerjileri yönünden Türkiye'nin şartlarının olumlu olduğu söylense de bu yöntemlerle yüksek enerji üretimi günümüz koşullarında gerçekçi değildir. Bugün dünyadaki rüzgâr ve güneşten üretilen elektrik enerjisi henüz toplam üretimin %1'i civarındadır. [6]
Genel duruma bir göz attıktan sonra Türkiye'nin enerji stratejileri ve enerji güvenliği konularındaki değerlendirmelerimize gelince...
Öncelikle kendi topraklarımızdaki mevcut enerji potansiyeli dikkatli bir şekilde araştırılmalıdır. Tabi bunun için özellikle komşularımızla olan kıta sahanlığı gibi sorunlar çözümlenmelidir.
Enerji alanında özelleştirme yapılırken çok tedbirli olunmalıdır. Enerji politikaları ulusal güvenliği ilgilendirmektedir ve son PETKİM örneğindeki skandallar bir daha tekrarlanmamalıdır. Zorunlu olmadıkça enerji yatırımları özelleştirilmemeli, eğer bu kaçınılmazsa, ihaleye katılan şirketler önceden dikkatle tetkik edilmelidir.
Türkiye aynı zamanda yeni enerji sağlayıcılara yönelmelidir. Özellikle doğalgaz ithalatında Orta Asya'ya doğrudan ulaşılmaya çalışılmalı, esnek politikalarla hiçbir devlet küstürülmeden daha ucuz ve güvenilir kaynaklara erişilmelidir.
Bugün Türkiye fosil yakıtların ithalinde bir ikilemde kalmaktadır. Bir yanda müttefik olarak gördüğü ve BTC gibi konularda kendisine büyük destek sağlayan ABD, öte yanda bölgede enerji hatlarını kontrol eden Rusya bulunmaktadır. Türkiye ABD'nin desteğine ihtiyaç duymaktadır ancak en azından enerji alanında daha esnek olmalı, hiçbir projeyi gözü kapalı reddetmemeli ve bölgedeki güçlü enerji sağlayıcıları görmezden gelmemelidir. Ortada büyük bir pasta vardır ve Türkiye enerji koridoru olarak bu pastadan pay almak istiyorsa kesin ve katı cepheleşmelerden uzak durmalıdır.
Türkiye'nin bir enerji koridoru olması stratejik gücünü arttırması bakımından önemlidir. Bu doğrultuda Kuzey Afrika'daki olası ortaklar da göz önünde bulundurulmalı ve kuzey-güney doğrultusundaki ulaşım ciddi şekilde değerlendirilmelidir.
Türkiye, Orta Doğu'ya da yönelmelidir ancak bölgedeki istikrarsız durum, bitmeyen iç savaş ve çatışmalar olası işbirliklerini daha doğmadan öldürmektedir. Türkiye'nin bölgenin istikrara kavuşması için inisiyatif alması hem politik hem de stratejik açıdan kazanç sağlayacaktır.
Elbette boru hatlarının güvenliği de çok önemlidir. Rusya, bugün, Avrupa'ya giden yolda askeri yöntemlerle boru hatlarının güvenliğini sağlamıştır ve enerji aktarımı Rusya'nın kontrolündedir. Türkiye de kendi topraklarında bu güvenliği sağlayabileceğini tüm dünyaya göstermeli ve yabancıları, Türk topraklarından geçecek boru hattı projelerine yatırım yapmaya ikna etmelidir.
Bu arada Kuzey Irak'taki Kürt oluşumuyla ilgili öneriler de dikkat çekicidir. Kuzey Irak'ın denize kapalı olmasının, Kerkük ve Musul petrollerinin aktarımı için Türk topraklarına ihtiyaç duyulacağı ve Türkiye'nin olası yeni boru hatlarıyla önemli kazanımlar elde edeceği iddia edilmektedir. Ancak Kuzey Irak'taki Kürt yönetimiyle Ankara arasındaki yüksek gerilim kısa vadede bu tür bir projeyi olanak dışı bırakmaktadır.
Ayrıca enerji sorunu Türkiye'nin boğazlarıyla da ilgilidir. Boğazlarda petrol taşıyan tanker trafiğinin yoğun olması Türkiye'yi ve boğazların güvenliğini tehdit etmektedir. Tanker sayısı artmakta oysa boğazların kapasitesi aynı kalmaktadır. Bu durum yakın zamana kadar Türkiye ile petrol ihracı için boğazları kullanan Rusya arasında sorun teşkil etmiştir. Ancak son dönemde Rusya boğazlar üzerindeki baskısını kaldırmıştır. Zira olası bir kazanın sadece Türkiye'yi değil Rusya'yı da etkileyeceği, boğazların uzun süre trafiğe kapanmasının Rus ticaretini vuracağı Ruslar tarafından da anlaşılmıştır.
Son olarak nükleer enerji konusunda izlenilmesi gereken politikalara değinilmelidir. Türkiye'nin bugün nükleer enerjiye her zamankinden daha fazla ihtiyacı vardır. Sözde çevreci eleştiriler bilimsel temelden yoksundur. Aynı çevreci örgütlerin Türkiye'nin bu konuda adım atmasını engellerken, yeni santrallerin temellerini atan gelişmiş ülkelere karşı sessiz kalması düşündürücüdür. Bugün nükleer enerji gelişmiş ülkelerde enerji üretiminin çok önemli bir boyutunu oluşturmaktadır. Dünyada 400'ün üzerinde nükleer santral vardır ve tüm bunlar dururken hala bu konuda kararsız kalmak basiretsizlik örneğidir. Maalesef sözde çevreci gruplar hidroelektrik santrallerine de termik santrallere de aynı gerekçelerle karşı çıkmaktadırlar. Ancak nereden ve nasıl enerji sağlanacağı konusunda sağlam çözümler getirememektedirler. Bugünün şartlarında rüzgâr ve güneş enerjisine bel bağlamak ancak mizahi bir yaklaşım olabilir. Türkiye'nin enerji sorunu ciddidir ve bu sorunun çözümü de ciddi olmak zorundadır.
Türkiye gerek kendi enerji kaynaklarının keşfi konusunda gerekse enerji koridoru olma bağlamında daha girişken ve talepkar olmalıdır. Yıllar önce tavsayan araştırma çalışmaları yeniden canlandırılmalı, enerji aktarımında Türkiye sırtını belirli ülkelere dayayarak pasif politikalar izlemekten vazgeçmelidir. Enerji stratejilerinde yeni fikirlere açık olunmalı, farklı senaryolar daima göz önünde tutulmalıdır. Hiç kimse Türkiye'yi durup dururken ihya etmeyecektir. Türkiye enerji stratejilerindeki gelişmeleri kendi lehine çevirmeli ve manivelayı eline almalıdır. Türkiye'nin bu yolla güçlenen stratejik konumu, Hazar havzasından Balkanlar'a kadar tüm Avrasya coğrafyasında kendini hissettirecektir.
Kaynaklar
[1]Bora Bayraktar, Rusya'nın Enerji Politikaları (İstanbul: Marmara Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü, Nisan 2007) sf.9
[2]Doç. Dr. Sedat Laçiner, Türkiye'nin Enerji Güvenliği, sf.1 , kaynak:http://www.harb-is.org.tr/dergi/arsiv/subat06.html, 11 Temmuz 2007
[3]A. Necdet Pamir, Enerji Arz Güvenliği ve Türkiye, sf.3 , kaynak:http://dosyalar.hurriyet.com.tr/download/Enerji_Arz_Guvenligi_Turkiye.doc, 11 Temmuz 2007
[4]A.g.e. , sf. 1
[5]Doç. Dr. Sedat Laçiner, Türkiye'nin Enerji Güvenliği, sf.9 , kaynak:http://www.harb-is.org.tr/dergi/arsiv/subat06.html, 11 Temmuz 2007
[6]Özden Bilen, Çevre Emperyalizmi ve Ilısu Barajı Örneği (Ankara:ASAM Yayınları, 2003) sf.101